RaP-Die
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RaP-Die

rap'n yeni yuzu rap forumda hip hop ve rap hakkinda aradiginiz cevaplari bulacaksiniz...
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 kafkanın kadınları//felice

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ophelia

ophelia


Mesaj Sayısı : 116
Location : izmir
Kayıt tarihi : 17/07/07

kafkanın kadınları//felice Empty
MesajKonu: kafkanın kadınları//felice   kafkanın kadınları//felice Icon_minitimeSalı Tem. 17, 2007 1:19 pm

Oyun Adı : Kafka’nın Kadınları / Felice

FELICE
(Heyecanla anlatır) Yıllar önce, Berlin'de sık sık aynı düşü görür olmuştum. Odamda dolanıyorum. Annem hafifçe kapım tıklatıyor. Zavallı annem. Benim heyecanlanmamdan, çığırtkanlığımdan iyice korkar olmuştu. Bir mektup. Ondan gelmiş. Annem vermeye korkuyor. Bense zarf açmadan içinde ne yazdığını biliyorum. Ciğerlerinden söz ediyor ve yaşamının merkezi haline gelen hastalığını anlatıyor. Bir üzüntü, bir ağrı daha yaşamını altüst eden. "Doktorlar diyorlar ki,. benim durumumda..." Bağırıyorum. çağırıyorum. "Yok benim suçum ve artık bu iş bitti!" Hırsla yırtıyorum elimdeki zarfı... ve içinden oluk gibi kan fışkırıyor... kan ...eteğimi, ellerimi, ayakkabılarımı... kan, kan! Düş ama yaşanıyor işte... Çılgın gibi kan lekelerini silmeye çalışıyorum. Dediğine göre, ciğerlerinden akan bu kan "aramıza giren hastalığının" kanı. Düş tabi. Ama giderek ondan etkilenmiştim. Her şeyi kendimde aramaya, kendi kendime, yanıtı olmadığım bildiğim sorular sormaya başlamıştım Bilemiyordum. Acaba anlayamadığım bir nedenle bu mutsuzluğa ben mi yol açmıştım... daha da öte... akan kanlarının da nedeni ben miydim?
Unutmaya çalıştım. Onu belleğimden tamamen silmem gerekiyordu. Kendimi inandırmaya çalışıyordum. "Felice, yarından tezi yok, uygun bir eş bulacaksın. Birlikte Amerika'ya göç edeceksiniz. Onu tamamen unutacaksın." Öyle de oldu. Uygun biri bulundu. Amerika'ya göç ettik. Ve işte kırk yıl sonra, burada, Amerika'dayım. Yine de unutulmadı, Franz. Yazdığı mektupları hep sakladım. Hep, "Beş yüz tane yalan," dediğim halde. Birini bile atmadım. Hem ünlü olduğundan çok önceydi bu... Franz ünlü olacak! Doğrusu nişanlı olduğumuz süre içinde Franz'ın ünleneceği bir gün bile aklıma gelmemişti. Eminim, o da bunu düşünmemişti. Her zaman öylesine yumuşak başlı, öylesine alçakgönüllüydü ki! Kendinin büyük bir kişi olduğunu sanmıyordu. Bir gün bana, "Öykü anlatmasını beceremem ben," demişti. Ben de inanmıştım sözüne. Zaten onun "Edebiyat" stilinden hiç anladım ben. Benim en sevdiğim yazar Vicky Baum'dur.Evet, gülebilirsiniz, ama kanımca sağlam ve romantik bir kalemi vardır. Onun "Grand Hotel" romanı benim okuduğum romanların en güzelidir. Prag'da, kuzenimin evindeki partide ilk kez tanıştığımızda, Franz'a dikkat bile etmemiştim. Kuzenimin yakın arkadaşıydı. Gözleri hep alev alev, esmer bir adam. Toplu halde sokağa çıkıncaya kadar hiç ağzını açmamıştı. Apartmanın önünde, sokakta, hepimize, hep birlikte Filistin'e gitmemizi önerdi. Filistin... Harabeler ve uluyan aç çaka11ar gelmişti gözlerimin önüne. Yine de, "Evet!" deyivermiştim. Hepimiz coşmuştuk. O "unutulmaz gecede", Prag'da. Dünya güvenli ve sakin bir yer gibi görünüyordu 1912 yılında. Sonra otelime kadar beni uğurladılar ve o, otelin döner kapısına benimle birlikte sıkışıverdi. Ve yazdığı ilk mektubunda Filistin'i ve döner kapıyı hatırlattı. Çok resmi bir mektuptu bu, "Sayın Fraulein," diye başlıyordu. Daha sonra başlık "Sayın Fraulein Felice," oldu. Sonra "Sevgili F." ve en sonunda "Sevgilim, benim biricik sevgilim." Beni kendisine aşık etti ve sonuçta evlenme teklif edince, "Evet," demekten başka çarem kalmamıştı.
Aradan aylar geçince, annem sabırsızlanmaya başladı: "Felice, ne zaman gününüzü saptayacak?" Annem ve evli olan ablam, Amerika'da dedikleri gibi beni "çembere" alıyorlardı. Benim tanıdığım gibi tanıyamamışlardı onu. O her zaman müteredditti. Adımın atmaktan çekinen, karar vermekten daima kaçan bir insandı. Sonunda ailemin baskılarına boyun eğmek zorunda kaldım ve "evlenmemiz" konusunu görüşmek üzere Berlin'e çağırdım onu. Geldi. Bizim eve yakın, küçük bir otele indi. Ablamın zoruyla onu otelinde ziyarete gittik. Ben hiç ağzımı açamıyordum, çok utanmıştım. Ablam ise onu tanımıyordu. Ne kadar utangaç olduğunu, nasıl daima kendini suçlu hissettiğini bilmiyordu. Birdenbire, damdan düşercesine, "Felice'nin parmağına yüzük ne zaman takılacak?" diye sormaz mı! Kekeledi. Sararıp soldu. Öksürdü. Ah, o öksürükler. Önce gırtlağım temizliyor gibiydi. Sonra daha derinlerden hırıltılar gelmeye başladı ve öksürükleri giderek başka bir anlam kazanır oldu. Hava alabilme çırpınmalar arasında, bir ara, hasta olduğu için "evlenmemizin söz konusu olamayacağını" açıkladı.
Şimdi, sanki basit bir dille bunları söylemiş gibi anlattım galiba. Hiç öyle bir şey olabilir miydi? Heyecanımdan zaten ne dediğini anlayamıyordum. Ablam ise herhalde anlamıştı ne dediğini. Yerinden fırladığı gibi elimden tutup çekti. "Haydi. Gidiyoruz, Felice; görüyor musun, sadece mazeret ileri sürüyor!" Eve kadar durmadan koştum. Halimi gören annem korkudan dona kaldı. Hiçbir şey söylemeden odama kaçtım. Kapımı kilitledim. Acı, acı! O günlerin acısı... ezikliği. Hala bugünmüş gibi içim sızlar.
Evet, evet. Anlıyorum. Bunlar öyle alelade mektuplar değil. Ama yine de kolayca onlardan ayrılamam. Bunca yıl sonra... Biliyorum. Biliyorum... Yüzyıllımızın en öncü yazarlarından birinin özel itiraflarıdır bunlar.
Bir Peygamberdir o. Hayal gücü ile öykülerinde canlandırdığı, geceleri hep uykusuz kalarak yarattığı başka dünyalar giderek gerçek oluverdi. O öldükten çok sonra, onun o zaman görüp anlatabildiklerini, hepimiz yaşadık. Herhalde hiç yazılmazdı bu mektuplar, eğer nişan1ılığımız doğal ve alışılagelmiş bir olay olsaydı, ya da birbirimizden o kadar uzakta yaşayacağımıza aynı sokakta oturuyor olsaydık...
Ablam, ona saldırdığı günlerde, bir keresinde kızmış ve "Felice o hain adam seni hiçbir zaman sevmedi," demişti. Ayrıldığımız sırada bile ablamın yanıldığı kanısındaydım.
Benim onun gözünde "sadece bir yazı masası" olmadığıma inanıyordum. Oysa sizler için, ben her zaman bir araç, bir masa ya da pas tutmuş bir kutu dolusu mektup olacağım. Ne fazla, ne eksik, alın... şu mektupları.. kanımla yazılı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
kafkanın kadınları//felice
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RaP-Die :: HOBİ :: TİYATRO-
Buraya geçin: