ODİN TİYATROSU: TARİHÇE “Eugenio Barba”
1976'da Belgrad'da uluslararası manada bir tiyatro topluluğu yönettim ve ardından da UNESCO beni İtalya-Bergamo ile İspanya-Madrid'de yönetmem için oyun teklifi getirdi. Bu olaylardan haberdar olan Jürgen Nagel bana Holestbro-Danimarka'da buna benzer bir çalışma yapıp yapamayacağımı sordu. Ben de karşı bir teklifte bulundum ve değişik kültürlerden gelen çok kıymetli elli sanatçı ve rejisörden oluşan bir grup tiyatrosu önersisinde bulundum. Büyük bütçeli bir olay olmasına karşın, Nagel bunu kabul etti. İsteğim Asyalı klasik tekniklerle çalışan oyuncularla yaptığım temasları daha da yakın bir hale getirmekti. Onların teknikleri ile Odin Teatret oyuncularının “scenic” doğal dil dedikleri teknik arasında benzerlikler olduğunu fark ettim. Bunun bir tesadüf olup olmadığını ve değişik teknikler ve geleneklerden gelmelerine rağmen, her bir oyuncunun kendini yaratma sürecinde ortak bir nokta taşıyıp taşımadıklarının ortaya çıkarılmasına yönelik bir merak içerisindeydim.
Mayıs 1980'da halka açık ilk “konferansımı” Polonya-Varşova'da verdim. Dersin konusu Tiyatro Antropolojisi idi. Benim hipotezim her bir performans tekniğinin temelinde kültürel geçişkenlik prensibinin olduğu üzerineydi. Bundan sonra bir başka etken beni bu araştırma içine itti.
Latin Amerika'ya yaptığım ilk ziyaretimin tarihi olan 1973'ten beri, aktörler, rejisörler ve Odin Teatret'in performansları beni daha derin tartışmalara iteledi.O zamanlar bu kıtadaki tiyatro insanları tiyatroya ideolojik ve toplumsal olarak yaklaşıyorlardı. Onlara göre; Odin Teatret'in yapıtı oldukça yapısalcı ve gerçek koşullarla uygunsuzluk içinde bulundu; yabancı modelleri empoze etmeye çalışıyor ve bir kültürel emperyalizm örneği teşkil ediyordu. Ne yazık ki; 1978'de Peru-Ayacucho'da Maria Delagado ve ekibi Cuatrotablas, “Grup Tiyatrolarının Toplanması” başlığı altında bir organizasyon düzenledi. Barter-değiştokuş tekniği çerçevesinde, Latin Amerikalı katılımcılarla, Odin Teatret sanatçıları ile profesyonel bir paylaşım içine girmeyi başardı.
Odin Teatret'in kişisel hikayelerin ve bazı rastlantıların neticesi olduğunu fark edebiliyordum.Ancak, Latin Amerikalı meslektaşlarımızla da görüşünce, profesyonel bir sahada bu çalışmaların gerçekleşmesi gerektiğine ikna oldum. ISTA'yı yaratırken bu bilgileri paylaşmak suretiyle görüş alanımızı genişletmek ve deneyimlerimizi çoğaltmak da benim için oldukça hayati meseleler gibi gözüktü. ISTA adını 1980 senesinde bir Japon arkadaşımı ziyarete gitmek için bindiğim trende koymaya karar verdim. O sıralarda herkes laboratuar ve workshop kurma hayaliyle, araştırma ve deneyim gibi kelimelerin peşine düşmüştü. Ben de basit bir okul adını çağrıştaracak bir yer adı bulmaya karar verdim. 1980 Eylülü sonunda yine Bonn'daydım ve artık ISTA'nın da kurulma zamanı gelmişti.
Benimle birlikte Odin Teatret'ten pek çok isim de hazır bulunmaktaydı. [...] Gururla söylemem gerekir ki, ISTA bir grup fedakar akademisyen, araştırmacı ve tiyatro sanatçısının omuzlarında yükselmiştir. ISTA, uluslararası antropolojik tiyatro okulu:
ISTA, 1979 senesinde kurulmuştur. Eugenio Barba tarafından kurulan bu okul yine Barba'nın kendisi tarafından yönetilmektedir. ISTA yerleşkesi, Holstebro/Danimarka'dadır. ISTA, multikültürel bir çalışma ağı olup, çalışma alanı Tiyatro Antropolojisi olan performans sanatçıları ve akademisyenler için gezici bir üniversite niteliğindedir. ISTA gerekli bütçe karşılandığı takdirde ve ulusal ya da uluslararası kültürel kurumların isteği dahilinde, periyodik olarak açık toplantılar da gerçekleştirmektedir. Her toplantının bir konuyu içeren değişik bir teması vardır ve pratik sınıfları, eser demonstrasyonları ve karşılaştırmalı analiz çalışmaları ile bir arayış sürecine girilir. Her seferinde sınırlı sayıda aktör, dansçı, rejisör, akademisyen ve eleştirmen bu çalışmalara dahil olabilir. ISTA'nın çalışma ağı, Avrupa-Afrika-Amerikan- Asya kökenli performans sanatçıları ve çok sayıda değişik üniversiteden gelen akademisyenlerin çekirdeğini oluşturduğu bir örüntü şeklinde geliştirilmiştir. Söz konusu örüntü sadece kamusal toplantılar düzeyinde değil, ama aynı zamanda girişimler, yer değişimeceler, daha küçük ve kapalı toplantı grupları, karşılıklı iletişimler ve University of Eurasian Theatre International School of Theatre Anthropology - and the University of Eurasian Theatre'in kurulduğu günden beri temel ilkesi; oyuncunun transkültürel (kültürel geçişkenlik, şeffaflık) bir boyutta çalışma imkanlarını araştırmak üzerinde yükselmiştir. Bu metodolojik seçimin sebebi; ampirik (deneysel) bir yaklaşıma dayanmaktadır ve oyuncunun varlığı ile doğal yaşantısının nasıl olması gerektiğinin temel prensiplerinin anlaşılması için çalışmaktadır.
Kaynak: (Çeviri Bana Ait)
Hakan Gürel ise, “Mimesis” Dergisi'nde yayınlanan Eugenio Barba ve Odin Teatret” başlıklı yazısında, tiyatronun özelliklerine ya da özüne ilişkin derin saptamalarda bulunmamakla birlikte, Odin Teatret ile ilgili olarak hazırlanmış faydalı bir yazı diyebileceğimiz incelemesinde, Barba ve ekibi ile ilgili şunları söylemektedir:
Alternatif kültür bölgesinde, ama belki de en çok tiyatro gruplarında kendi varlığının tanınması ve ka'ale alınma isteği had safhada belirleyici olmuştur denilebilir. En azından Odin Teatret için bu görüş ileri sürülebilir. Odin Teatret'in piyasası karşısındaki mesafeli konumunu, kurucuların konservatuarlara kabul edilmeyen oyunculardan oluşması, Barba'nın teatral kariyerinin o dönem için kabul edilemez oluşu, doğrudan belirlemiştir. Kaldı ki, Barba ilk projesini tiyatro piyasası içinde kabul gören oyuncularla hayata geçirmeye çalışmıştı. Odin Teatret'in sonraki yıllarda önce yaşadıkları şehri, akabinde ülkelerini değiştirmeye iten de kendilerini kabul edecek bir muhatap arayışı olmuştu. Barba ilk ISTA etkinliğinin gerçekleştiği Bonn'da, açılış konuşmasında şöyle der; “ISTA, büyük bir arzumuzun sonucudur. Belli insanların karşılaşması arzusu. Bir yandan da benim için hep önemli olan Asyalı ustalar, diğer yanda da sizler. Hepiniz aynı aileye aitsiniz, bu dünyada henüz yer edinememiş bir aileye.
Barba, Bologna'daki ISTA etkinliğinde ISTA'nın kendisi için ne anlama geldiğini şöyle açıklar: “Prospere gibi, büyülü bir adanın prensi olduğum bir rüya”. [....]
Öteki tiyatro bölgesinde yer alan topluluklar, çeşitli vakıflar, ve Birleşmiş Milletler gibi kurumlar tarafından keşfedilip desteklenmeye başlandığında, artık tanıma ve ka'ale alınma isteği bir yere kadar karşılanmış oluyordu. Verili kültürel ortamın biçimlenmesiyle doğrudan ya da dolaylı olarak bir pay sahibi olan sermaye kurumlarıyla girilen ilişki, tiyatro piyasasına yönelik muhalefeti zayıflatmış olmalıdır. Bu piyasanın ister merkezinde isterse de saçaklarında yer alan bir parça haline geldiğinde ise Üçüncü Tiyatro soyutlamasının kurgusal bir muhalefeti dile getirdiği öne sürülebilir. Ödenekli tiyatrolara ve tepkisel avant-garde topluluklara karşı çıkarken bir yandan da sermaye çevrelerinden finans desteği sağlamak en azından paradoksal bir durum yaratmaktadır.
Kaynak:
Gürel, Hakan. “Eugenio Barba ve Odin Teatret”. Mimesis (6): 309-337.
BARBA VE DRAMATURGİ
Tekst sözcüğü yazılı ya da sözlü, basılmış ya da el yazması tekst anlamına gelmeden önce, dokuma anlamına gelirdi. Bu anlamda teksti olmayan gösterim yoktur. Gösterimin tekstini (dokusunu) ilgilendiren, gösterimde “dramaturgi” olarak, yani drama ergon; eylemlerin çalışması olarak tanımlanabilir. Bir gösterimin dramaturgisi söz konusu olduğunda, sahneye koyuş ile yazarın yazdıkları her zaman birbirinden kesin çizgilerle ayrılamayabilri. Özerk dramaturgi ile gösterimin bağımsız varlığı arasında ayrım yapma sorunu çok eskilere dayanan bir tartışma konusudur. Gösterimde eylemler sadece söylenen ve yapılanlardan ibaret değildir. Sesler ışıklar ve uzamdaki değişiklikler de onlara dahildir. Daha yüksek bir örgütleme düzeyinde eylemler, öykünün olaylarıdır ya da durumun farklı yüzleridir. Gösterimde kullanılan nesneler de eylemlerdir. Farkı anlamlar, farklı duygusal renkler edinerek, dönüşürler. Bu listeyi uzatmak mümkündür, ancak önemli olan eylemlerin oyun için sadece bir örgü oluşturdukları, bir dokuya, bir tekse dönüştükleri zaman girdiklerini gözlemektir.
Olay örgüsü iki tür olabilir, birincisi eylemlerin zaman içinde neden ve sonuçların ardarda gelme yoluyla gelişmesiyle ya da iki koşut gelişimi betimleyen eylemlerin yer değiştirmesiyle elde edilir. İkinci tür, eşzamanlılık yoluyla ortaya çıkar, birkaç eylemin aynı zamanda varlık göstermesidir.
Ardardalık ve eşzamanlılık, olaylar örgüsünün iki boyutudur. Bunlar iki estetik seçenek ya da iki farklı yöntem seçimi değildir. Gösterimi ve onun yaşamını diyalektik ve gerilimleriyle belirleyen iki karşır uçtur; yani etkin eylemlerdir, dramaturgidir.
Özellikle Richard Schechener tarafından araştırılmış olan, önceden yazılmış bir metnin sahnelenmesi üzerine kurlu tiyatro gösterimi ile gösterim metni üzerine kurulu tiyatro arasındaki önemli ayrımma dönülecek olursa; bu ayrım tiyatro olgusunu iki farklı gösterim sonucunu tanımlamak için kullanılabilir. Örneğin, metin gösterim sırasında ve öncesinde tanınabilir ve aktarılabilir, gösterimden bağımsız olarak tanınabilir ve aktarılabilirken gösterim metni sadece çalışma sürecinin sonuna gelindiğinde varlık gösterir ve elden ele geçemez. Gösterimin mekanik kaydı bile gösterinin ancak bir bölümünü yakalayabilr. Yazılı metin üzerine ya da önceden yaratılan ve sahnelemenin hammaddesi olarak kullanılan tekst üzerine kurulan tiyatro ile gösterim metni olan tiyatro arasındaki fark, gelenekesel olan ile yeni tiyatro arasındaki farkı oldukça iyi betimler. Bu ayrım modern tiyatro olgularının sınıflandırılmasından sahne bio'sunun, dramatik yaşamın, dramaturjinin anatomik araştırmasının ayrıntılı incelemesinde daha kullanışlı olacaktır. Bir gösterim sözcüklerle kurulmuş bir metne dayanıyorsa çizgisel ilişkiler yüzünden (aradardalık ) gösterimin dengesinin bozulma tehlikesi vardır. Bu, eşzamanlı varlık gösteren eylemlerin birbiri içine örülmesi olarak anlaşılan olay örgüsüne zarar verir. Etkin eylemler, ardardalık kutbu ile eşzamanlılık kutbu arasındaki denge sayesinde yaşama geçer. İki kutup arasındaki dengenin yitmesiyle bu yaşamın da yitme tehlikesi vardır. Dengenin ardardalıktan geçen örgü adına değişmesi, bir gösterimi rahatlıkla izlenebilme uyuşukluğuna neden olurken, dengenin eşzamanlılık boyutundaki örgü adına değişmesi, keyfilik ve kargaşaya ya da uyumsuz uyumsuzluğa neden olabilir. Önceden yazılmış bir metnin yol göstericiliği olmadan çalışanlar için bu risk daha büyük olacaktır.
Yazılı metin, gösterim metni, ardardalık ya da çizgisel bıyut, eşzamanlılık ya da üç boyutluluk boyutu, hepsi artı ya da eksi değer taşımazlar. Gösterim izleyiciye yaşantı yaşantısı sunduğu ölçüde izleyicinin dikkatini de eylemler karmaşası içine yönlendirmeli ki, yön duygusunu geçmiş ile gelecek duygusunu yani anektod olarak değil de gösterimin tarihsel zamanı olarak öyküyü yitirmesin.
Bir gösterimin yaşamını yaratmak demek sadece onun eylemlerini ya da gerilimlerini içi içe örmek anlamına gelmez. Aynı zamanda izleyicinin ilgisini, ritimlerini yönlendirmektir, onu herhangi bir yoruma zorlamaksızın gerilimler yaratmaktır. Odin Tiyatrosu'nun her yapımı sahne uzamını değişik bir biçimde kullanır, oyuncular kendilerini eldeki verilmiş uzamsal boyutlara ayarlamaz, her yeni yapımın kendine özgü dramaturgi taleplerine göre uzamın mimarisi biçimlendirilir. Kaynak: Barba, Eugenio ve Nicola Savarese.